SU KRİSTALLERİNİ BOZMAMAK.
Tan, ikinci el yeni bir araba almıştı. Arabayı almadan önce servise götürdü. Servis yetkilisi “Araba temiz, alabilirsiniz.” deyince satın aldı. Yine de arabayı servise bıraktı ve bakım yapmalarını istedi. Arabanın bujileri, filtreleri, fren balataları ve yağı değiştirildi.
Bakımdan üç gün sonra Tan, bir iş arkadaşıyla İstanbul'daki Halıcıoğlu köprüsünden Mecidiyeköy yönüne giderken araba birden bozuldu. Otobanda en sol şeritte kalakalmışlardı. Sol şeritteki araçlar saatte 100 kilometreden fazla yapıyorlardı ve ciddi bir kaza tehlikesi vardı. Üçgen flaşörleri bile yola koymaya çalışırken arkadan gelen bir aracın Tan'a ya da arkadaşına çarpıp bir yere fırlatması işten değildi.
İkisi de üçgen flaşör koymak yerine sadece bagajı açmaya karar verdiler. Tan, arabaya bakım yapan servisi aradı, durumu anlattı. Ancak servis yetkilisi bir teşhis koyamadığını, bir çekici çağırarak aracı servise getirmelerini önerdi.
“Ünlü bir dağcıya, dağda zor durumda kaldınız. Bir çığ düştü ve arkadaşlarınız öldü, malzemenizi kaybettiniz, kurtulmak için ne yaparsınız? diye sormuşlar. O da cevap vermiş: Her Türk'ün yaptığını yaparım, üç Kul Hüva'llâhü bir Elham okurum.” Bu anekdotu anlatan Tan, arkadaşıyla birlikte, kimseyi aramadan, arka arkaya marşa basmadan bu duaları okudular. Ardından marşa bastılar ve araba çalıştı.
Onların tek derdi, kendilerini güvenli bir emniyet şeridine atmaktı. Araba dört beş kilometre kadar gittikten sonra tekrar bozuldu. Ancak artık arabayı emniyet şeridinde güvenli bir cebe çekmişlerdi. Birlikte kaputu açtılar. Tan'ın arkadaşı Halil bir gün sonra ofiste karşılaştıklarında Tan'ın bir önceki günkü davranışlarına hayran olduğunu söyledi.
“Tan, araba bozulup yolda kaldığımızda hiç kızmadın. ‘Arabanın eski sahibi beni kazıkladı.' demedin. Arabadan inip araca bir tekme atmadın, yumruk atmadın. Servise küfretmedin. ‘Adi herifler arabaya bakım yaptık diyerek bir sürü paramı aldılar, sonra da beni yolda bıraktılar.' demedin. Servise telefon açtığında onlara hiç kızarak konuşmadın; sakin bir ses tonuyla konuştun. Adamlar sana çekici çağırmanı önerdiklerinde ‘Bunu sanki ben düşünemiyorum.' diye onları haşlamadın. ‘Uğursuz herif, sen bindin arabama, yolda kaldık.' diye beni suçlamadın. Aküyü bitirircesine defalarca marşa basmadın. Nasıl yapabildin bunu?”
“Bütün bunları yapsaydım araba çalışacak mıydı? Sadece kendimi yıpratmış olacaktım.” dedi Tan.
İsmail Bostancı isimli bir arkadaşım Dr. Masaru Emoto'nun mikroskobik fotoğraf makinesiyle çektiği su fotoğraflarından söz etmişti. Emoto, tek bir su kristaliyle ilgili deneyler yapmış. Tek bir su kristalini almış, ona “Senden nefret ediyorum.” demiş, su kristali bulanmış ve çamur gibi olmuş. Aynı su kristaline “Seni seviyorum.” demiş, kristal mükemmel bir kar formuna dönüşmüş. Aynı su kristaline dua etmiş, su kristali hayran olunacak güzellikte mükemmel bir form almış. Vücudumuzun yüzde 70'inden fazlası su olduğuna göre, kızmak, bağırmak vücudumuzdaki su kristallerini bozmaktan başka bir işe yaramıyor olsa gerek.
Bir de önceden bir öykü dinlemiştim. Bir çocuk ve babası, bir dağın tepesine çıkıyor. Baba diyor ki: ‘Evrene ne verirsek, evren bize onu geri verir.' Oğluna ‘Vadiye seni seviyorum diye bağır.' diyor, oğlu bağırıyor. Vadiden yankı geliyor: ‘Seni seviyoooruuum.' Babası sonra ‘Eşek herif' diye bağır diyor, çocuk da aynen bağırıyor. Vadiden yankı geliyor: ‘Eşek heeeriiif.'
İşte bunları öğrendikten sonra kızmayı, olumsuz enerji yaymayı bıraktım. Artık gereksiz yere sinirlenmiyorum. Evrenin bana, verdiklerimi iade edeceğini bildiğim için ona hep iyi şeyler vermeye çalışıyorum.
Kaputu açtıktan sonra olanları biliyorsun. Nasıl açıklayabiliriz, bir tamircinin müşterisinin arabasını tamirhaneye dönerken bizim arabamızı fark etmesini, arabamızı servise ulaştıracak kadar müdahaleyi oldukça makul bir fiyata yapmasını ve sonra sağ salim servise ulaşmamızı?
Bütün bunlar tesadüf de olabilir. Bizim iyi niyetli yaklaşımlarımızın sonucu da…
Ben ikincisini seçiyorum.
Melih Arat